2 Ocak 2010 Cumartesi

Mevlana’nın tasavvuf anlayışı

‘‘Büyük Türk İslam tasavvufçusu, mana erlerinin önderi, âşıkların serveri ve gönüller sultanı Mevlana, edebi, sosyal, kültürel ve tasavvufi yönde yetişmede üç büyük kültürün tesiri altındadır.’’[1]


‘‘1- İslami, dini kültür: İslam kültürü Yunan felsefesinden kendini kurtararak istikrara kavuşmuş, Kuran-ı Kerim ruhlara tasavvufun kapısını açmıştır. 2- Şeriat karşısında tarikat ve tasavvuf kültürü: İki büyük abide şaheseri olan Senai ve Ferideddin Attar ile şaheserlerini vermiştir. 3- İslami İran kültürü: Horasan muhiti, Büyük Selçuklular devrinde daha fazla tasavvufa kayarak Moğol istilasında en büyük şairlerini yetiştirmiştir.’’[2]


‘‘Mevlana’nın tasavvuf sistemi; babası Bahaeddin Veled yoluyla Hz.Peygambere kadar ulaşır. Sohbeti de Seyyid Burhaneddin’e dayanır. Sisteminde Hz.Peygamberin meşrebinin feyzinden faydalanmıştır. Tevhide dayanan özünü şu sözleri ile ifade etmektedir. Tevhide arayan ile arananın sıfatlarını ayrı gören ne arayan ne aranandır. ‘Ululuğu görenin temiz nazarında iki âlem (dünya ve ahiret) horozun önündeki tane gibidir.’’[3]


‘‘O en güzel sözlerinin çoğunu sekr halinde söylemişti. Bu hal hak erlerinin vuslat makamına ulaştıkça Allah’ın vuslat şarabının zevkiyle mest olmalarıdır. Şems’le tanışmasından sonra sema etmeye başlamıştı. Sema ederken kol açmak vuslata erişmeye, nefs-i emare’yi yenerek, büyük cihada başlamayı temsil etmekte idi. Hz. Mevlana’nın şiirleri, sözleri baştanbaşa tevhidin sırrıdır, Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerin tefsiri, İslami gerçeklerin özüdür. O’na göre yeryüzünde dinlerdeki farklılıklar yolun hakikatinde değil; gidiş tarzındadır. ‘Yüz kitap da olsa hepsi bir baptan ibaret. Yüz tarafta da olsa tek bir mihraba dönülür. Bu yolların hepsi bir yola çıkar.’’[4]


‘‘Hz Mevlana’nın tasavvufu, sırf mistik ve idealist bir tasavvuf değil; sınırlı varlıktan, ferdiyetten, ihtiraslardan tamamen sıyrılmak, halka ve topluluğa katılarak, sosyal hayatta tecelli eden hudutsuz bir sevgi, insani bir görüş ve mutlak bir birlik içinde bir kâmile uyarak iyiye, hayıra ve güzele yönelmeyi esas alan sistemdir. O, insanları cesetçe çok, maya ve ruhça tek sayar. İnsanlarda esas olan gaye birliğidir. ‘Aşk milleti, bütün milletlerden ayrıdır; âşıkların milleti de mezhebi de Allah’tır.’ Diyerek bu sözleriyle ifade etmiştir. Mevlana bazılarının zannettiği gibi bir filozof değil; her irfan sahibi Müslüman gibi Hz.Peygamber’e, ailesine ve ashabına bağlı bir tasavvufçudur.’’[5]


‘‘Mevlana İslami tolerans atmosferinde herkesi kabul etmiştir. O’nun çağırdığı dergâh İslam’dır. İslam dini ümitsizlik dini değildir. Çünkü Kuran-ı Kerim de: ‘Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz.’ buyrulur. Mevlana bu çağrısında Kuran imajı işler. İslam son çağrıdır. Bütün insanlık, ırkı, dini, rengi, dili ne olursa olsun bu dergâha davetlidir. Yaşam sevincini kaybedenler, hayata küsenler, tövbesini bozanlar, bu İslami dergâhta daima yeni ümit ışıklarına nail olabilirler. Hz. Mevlana bu daveti ile İnsan kitlelerini parçalayan gönüllerinin öze ulaşmasını engelleyen bütün bağların koparılarak, bütün insanlığı en iyiye, en doğruya ve yegâne gerçeğe çağırmaktadır. Çünkü Mevlana herkesi Allah’ın kulu olduğu için sevmektedir. O’na göre insan, Allah’ın cemalinin aynasıdır. Bunun için insanı severek, O’nda ilahi varlığı seyretmiştir. O’nun nazarında Yahudi, Hıristiyan değil; sadece insanlardır.’’[6]


‘‘Hz. Mevlana’ya göre insan, kâinatın yaratılış sebebidir. İnsanın geçirdiği evreleri: ‘Hamdım, piştim, yandım’ sözleri ile veciz bir şekilde ifade etmiştir. Seyyid Burhaneddin ile buluşuncaya kadar zahiri ilimlerle uğraşan, muhitinde tasavvuf zevki ile neşe bulan bir âlimdir ve kendi ifadesi ile hamdır. Seyyid’le geçen zühd ve riyazet seneleri kendisini pişirmiştir. Şems de O’nda aşk ateşini yakmıştır.’’[7]


‘‘Hz. Mevlana’ya göre tasavvuf: ‘Billurlaşmış bir kaide ve inanç sistemi değil; ilham ve aşkla anlaşılan hayattır.’ Ruhunun bütün samimiyetini gösteren manzumelerindeki lirizm kendisini en büyük tasavvuf şairi saymamıza kâfidir.’’[8]

____________________________________________
1- Ahmet Eflaki, Ariflerin Menkıbeleri, Terc. T. Yazıcı, Ankara, 1959 c. 1, s. 433.
2- Ceran Ahmet Şeref, ‘‘Hz. Mevlana’nın Tasavvuf Sistemi’’, Din Öğretimi Dergisi, 31 Aralık 1991, s. 37- 42.
3- Sipahsalar, Mevlana ve Etrafındakiler, Terc. T. Yazıcı, İstanbul, 1977, s. 35- 40.
4- Ahmet Şeref Ceran, a.g.e, s. 72.
5- Ahmet Şeref Ceran, a.g.e, C. 6, s. 288, Beyit: 3894.
6- M. Aydın, Hz. Mevlana ve Dinler, s. 424- 425.
7- Nurettin Topçu, Mevlana ve Tasavvuf, İstanbul: 1974, s. 11.
8- Fuat Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara, s. 224.

Hiç yorum yok: