‘‘Ele aldığımız konu Moğolların Anadolu’ya hâkimiyetlerini genişlettikten sonra güttükleri dini siyaset ile büyük bir manevi kişiliği olduğu bilinen Mevlana’nın Moğol yönetimine karşı tutumunu içeren iki yönlü bir konudur.’’ [1]
‘‘Bilindiği üzere, Mevlana, Anadolu’ya Moğol istila ve hâkimiyetini Tanrı iradesinin bir neticesi ve onlara itaat etmeyi de, yerine getirilmesi meşru bir durum olarak görmüştür. Onun bu tutumunu, daha doğup büyüdüğü topraklardan başlayarak, bizzat yaşadığı olaylar ışığında ele almanın gerekli olduğu kanaatindeyiz. Kendi iradesi dışında cereyan eden tarihi olayların babasının ve kendisinin sürüklendiği yeni ülkelerdeki yöneticilerle münasebetlerinin ölçülü olmasını icap ettirmiştir. Halen elimizde bulunan matbu kaynaklarda bu temanın açık olarak bulunduğu dikkatimizi çekmektedir.’’ [2]
‘‘Sultan’ül- Ulema unvanını taşıyan, Mevlana’nın babası, Bahaeddin Veled’in yaşadığı Belh şehrinden ayrılış sebebi halen hangisi olduğunu ifade edemeyeceğimiz birkaç sebepten birine bağlanır: İlmi otoritesi büyük olan Bahaeddin Veled, dini bilimlerde en yetkili kişi idi. Harzemşahların başkenti olan Ürgenç şehrinde felsefe dersleri okutmakta olan Fahreddin Razi (1149- 1209) ile arası açıktı. Onun bu yüzden Belh şehrini terk ettiği söylenirse de, F. Razi’nin ölüm tarihinin 1209, onun Belh şehrini terk edişi 1212 olduğuna göre, bu söylentinin aslının sağlam olmadığı ortaya çıkar. Bir başka neden Harezmşah Kutbuddin Mehmet’in Şii mezhebine girişi, kendisinin bundan hoşlanmayacağını bilen ve Harzemşahlar hükümdarının düşmanı olan Nasır Lidinillah’ın Bağdat’a davet etmiş olması olabilir. Nitekim Bağdat’a geldiğinde Abbasi halifesi Nasır, Bahaeddin Veled’e 3000 altın hediye göndermiştir. Onun bu parayı kabul etmediği söylenir.’’ [3] ‘‘Nihayet, bizce de doğru olan bir başka neden, sultan Veled’in İbtida- name’de işaret ettiği nedendir.’’ [4] Bu, Moğolların şehri zapt edeceği sezgisidir. Daha sonra Mevlana Fihi Ma Fih’de şu telmihte bulunur.
‘‘Onlar (Moğollar) ilkin oradaydılar, halktan uzak, azıksız, yoksul, çırçıplaktılar. İhtiyaç içindeydiler. Ancak içlerinden bazıları alışveriş için Harezmşahın iline gelirler, alımda- satımda bulunurlar, kendilerine elbise yapmak için kaba keten kumaşlar alırlardı. Harezmşah onları menetti; tacirlerin öldürülmesini buyurdu. Onlardan vergi alınmasını emretti. Tacirlerin ülkesine girmesini engelledi. Tacirler, padişahın kapısına gidip, öldük diye yalvardılar. Padişahları onlardan on gün mühlet istedi. Gitti bir karanlık mağaraya girdi. Oruç tuttu, yalvarıp yakarmaya koyuldu. Ulu Tanrı’dan yalvarışını duydum, duanı kabul ettim, dışarı çık, nereye gidersen üst olacaksın diye ses geldi! İşte sebep buydu, dışarı çıkınca Tanrı buyruğuyla üst oldular, dünyayı zapt ettiler.’’ [5]
‘‘Belh’ten ayrılmak zorunda kalan Bahaeddin Veled, halifenin oturduğu Bağdad şehrine gelmeden, Nişapur şehrine uğradı. Onun burada ünlü sufi Feridüddin Attar’ı ziyaret ettiği ve çocuk yaşta bulunan Celaleddin Attar’ın iltifatına mazhar olduğu rivayet edilir. (Attar’ın 1193 yılında ölümü doğru ise bu karşılaşma gerçek dışıdır). Bağdat’ta sadece üç gün kaldığı ve buradan Hac için Mekke’ye gittiği bilinir. Eflaki’ye göre, Bahaeddin Veled 1217’de Malatya’ya gelmiş, oradan Erzincan’a gitmiş, dört yıl Erzincan Akşehrin’de kalmış, buradan Larende’ye (yani bugünkü Kahraman) gelmiş, burada yedi yıldan biraz fazla kalmıştı. Anadolu Selçuklularının en büyük sultanlarından biri olan, bilime ve bilginlere büyük değer veren 1. Alâeddin Keykubad’ın daveti üzerine 1228 yılında Konya’ya gelmişti. Eflaki’de olduğu gibi, sultan Veled’in İbtidaname’sinde de Konya’ya geliş tarihi 1228 olarak geçer.’’ [6]
‘‘1230 yılında Konya’da ebediyete göç eden Bahaeddin Veled’in yerine oğlu Celaleddin va’z ve irşat görevini almış ve bu şehrin medreselerinde ders okutmuştu. Zahiri ilimlerde tamamen babasının mertebesine eriştiğini Seyyid Burhaneddin’den öğrendikten sonra, zahiri ahval yanında diğer bir hale de sahip olduğunu ve bunun tahsil ile değil, duymakla kazanılacağını, dış ile anlaşılamayacağını, ancak içle duyulabileceğini öğrenir. Mevlana Şems-i Tebrizi ile 1244 yılında Konya da karşılaşınca tasavvufi manada ona âşık olmuş ve deruni hayatında büyük bir değişme olmuştu.’’ [7]
‘‘Öte yandan, kendisine saygı duyan, bilimi ve bilginleri koruyan sultan Alâeddin Keykubad 17 ararlık (1220- 1237) bir hükümdarlıktan sonra, 1237 de Kayseri’de zehirletilerek ölümünden sonra, yerine oğlu 2. Gıyaseddin’in devri siyasi tarih bakımından Moğol hâkimiyetinin Anadolu’ya yayılmasıyla simgelenir.’’ [8]
Yöneticiler ve Mevlana
‘‘İşte bu muhit içinde Konya’da Mevlana Celaleddin, manevi kişiliği ile gittikçe sözü dinlenen bir şahsiyet olmuştu. Halkın, Moğollara bağımlı olmaktan doğan teessürü, bu büyük şahsiyete karşı duyulan sevgi ve saygıyla hafifletilmiş oluyordu. Mevlana’nın Mektubat’ında yer alan Moğol yöneticilerine yazılmış birkaç mektup onun halkın şefaatçi olarak başvurduğu ve Moğol yöneticilerin, ricalarına boyun eğdikleri bir şahsiyet olduğuna işaret etmektedir.’’ [9]
‘‘Bu yöneticiler içinde en fazla adı geçen, Moğolların güçlü yöneticisi Pervane Muiniddin Süleyman’dır. Mevlana ona yazdığı bir mektupta emir Seyfeddin’in çocuklarına yardım edilmesi için şefaatte bulunur. Yine Pervane’ye Şehabettin için yazdığı rica mektubunda ‘çoluk çocuğun tokluğu Sivas’a kadar gitmesini gerektirmektedir. Ancak bac memurlarının baş ağrıtmaları yüzünden bir zamandır ticareti geri kaldı. Umarım ki buyruğunuzla bac’dan kurtulur’.’’ [10]
‘‘Pervane, Mevlana’yı sık sık medresesinde ziyaret eder, onun dini sohbetlerini ve nasihatlerini dinler; kendi evinde Mevlana’nın katıldığı sema’lar ve ziyafetler tertip ederdi. Ona ve taraflarına bağışlarda bulunurdu. Onun şefaat ettiği mağdur ve suçlu kimseleri bağışlar ve ondan zaman zaman azar da işitir, buna karşılık, kendisi de onun mürailik yapan müritlerinden şikâyet ederdi.’’ [11]
‘‘Eflaki bir hikâyesinde, Pervane’nin ‘emirlerin şeyhlere ve din adamlarına ihtiyacı olduğunu, din adamlarının da emirlere yaklaşmak için ellerinden geleni yaptıklarını’ söylemek suretiyle devrin siyasi ve dini münasebetlerini gayet güzel formüle etmiştir.’’ [12]
‘‘Mevlana’nın pervane ile olan dostane ilişkisini bize en iyi şekilde gösteren delil Fihi Ma Fih adlı kitabını ona ithaf etmiş olmasıdır. Ayrıca sevgisinden dolayı ‘Pervane’ unvanını vermiştir’’ [13]
‘‘Selçuklu hanedanı, saltanat makamında idiyse de gerçekte bütün işler, hatta padişahın azli, tahta oturması bile Pervane’nin onaylaması ile oluyordu. Onun sahip olduğu aklın, zekânın ziyadeliği hasebiyle, Selçuklu uluları, pirleri onun emirlerine boyun eğmişlerdi.’’[14]
‘‘Mevlana’nın çağdaşı Selçuklu Sultanlarından özellikle İzzeddin Keykavus 2. (1245- 1257) ve Rükneddin Kılıç Arslan 4. (1257- 1266) Mevlana’nın huzuruna ermişler, sema meclislerinde hazır bulunmuşlardır. Devrin emirleri, vezirleri Mevlana’nın huzuru ile şeref buluyorlardı. İzzeddin Keykavus 2. onun müritlerinden olmuş ve kendisine Mevlana, ‘Oğul’ diye hitap etmişti. Rükneddin de Mevlana’nın bendeliğini kabul etmiştir.’’ [15]
‘‘Mevlana’nın kendilerine hitap ettiği vezir ve yönetici isimlerinin sayısı çoktur. Bunlardan, Celaleddin Karatay, Taceddin Mutez, Şemseddin İsfehani’ye mektupları vardır. Kendisini ziyarete gelen ve Hacı Bektaşi hakkında bilgi veren Kırşehir emiri Cacaoğlu Nureddin’e de mektubu vardır. Cacaoğlu’nun onun müridi olduğu Eflaki’de geçer.’’ [16]
‘‘Bu mektuplar incelendiğinde Mevlana’nın sadece kendi dergâhına kapanmış bir sufi olmadığı, onun çağdaşları ile temasta, dünya işleri ile ilgilenen, daima üstün karakteri ile öğütler veren, yardım eden gerçek kişiliği ortaya çıkar.’’ [17]
‘‘Mevlana’nın Moğollarla iyi münasebetler içinde bulunması onun için bir noksanlık olarak görülmemelidir. Olayları kendi devrinin şartları içinde değerlendirmelidir. Mevlana ne bir devlet adamı ne de bir ordunun komutanı idi. O mana âleminin sultanı idi. Moğolları bugünün deyimi ile istilacı ve işgalci olarak görmemişti. Zaten kendisi de Anadolu’ya onlar gibi Doğu’dan gelmişti. Her mutasavvıf gibi o da kollarını kendisine koşan herkese açmıştı. Mevlana’nın Moğollarla iyi geçinmesi onun belli bir siyasetinden değil, kişiliğinden kaynaklanmakta idi. Amacı da onların hâkimiyetini güçlendirmek değil; güç durumda olan, çaresizlik içinde olan kimselere yardım etmek olmuştu. Bu haliyle o bir Moğol dostu değil, insanlık dostu idi diyebiliriz.’’ [18]
______________________________
1- Kayaoğlu İsmet, ‘‘Mevlana’nın Moğol Yöneticilerle Münasebetleri’’, 2. Milli Mevlana Kongresi (Tebliğler), 3- 5 Mayıs, 1986, (Selçuk Üniversitesi Basımevi–1987, Konya, s. 159- 164).
2- Kayaoğlu İsmet, ‘‘Mevlana’nın Moğol Yöneticilerle Münasebetleri’’, 2. Milli Mevlana Kongresi (Tebliğler), 3- 5 Mayıs, 1986, (Selçuk Üniversitesi Basımevi- 1987, Konya, s. 159- 164).
3- N. Çağatay, Mevlana Devri Selçuklu Türklerinin Politik ve Sosyo- Ekonomik Sorunları, Yusuf Hikmet Bayur Armağanı, T.T.K. Yay. Ank. 1985, s. 331.
4- Sultan Veled, İbtida-name, çev: A. Gölpınarlı, Güven Matbaası, Ankara 1976, s. 240.
5- Fihi ma Fih, çev: A.Gölpınarlı, s. 55.
6- İbtida-name, s. 241- 243.
7- Kayaoğlu İsmet, ‘‘Mevlana’nın Moğol Yöneticilerle Münasebetleri’’, 2. Milli Mevlana Kongresi (Tebliğler), 3- 5 Mayıs, 1986, (Selçuk Üniversitesi Basımevi- 1987, Konya, s. 159- 164).
8- Kayaoğlu İsmet, ‘‘Mevlana’nın Moğol Yöneticilerle Münasebetleri’’, 2. Milli Mevlana Kongresi (Tebliğler), 3- 5 Mayıs, 1989, (Selçuk Üniversitesi Basımevi- 1987, Konya, s. 159- 164).
9- Kayaoğlu İsmet, ‘‘Mevlana’nın Moğol Yöneticilerle Münasebetleri’’, 2. Milli Mevlana Kongresi (Tebliğler), 3- 5 Mayıs, 1986, (Selçuk Üniversitesi Basımevi- 1987, Konya, s. 159- 164).
10- Mevlana, Mektubat, ‘‘F. N. Uzluk neşri’’, Türkçeye çeviren: A. Gölpınarlı, 1963.
11- N. Kaymaz, Pervane Muiniddin Süleyman, D.T.C.F. Yay. Ank.
12- Eflaki, Ariflerin Menkıbeleri, M.E. B. Yay. c. 1, 1953, s. 275.
13- Kayaoğlu İsmet, ‘‘ Mevlana’nın Moğol Yöneticilerle Münasebetleri’’, 2. Milli Mevlana Kongresi (Tebliğler), 3- 5 Mayıs, 1986, (Selçuk Üniversitesi Basımevi- 1987, Konya, s. 159–164).
14- Firuzanfer, Mevlana Celaleddin, çev: F.N. Uzluk, İst. 1963, s. 186.
15- Firuzanfer, Aynı eser, s. 183- 184.
16- N. Kaymaz, A.g.e. s. 119.
17- Kayaoğlu İsmet, ‘‘Mevlana’nın Moğol Yöneticilerle Münasebetleri’’, 2. Milli Mevlana Kongresi (Tebliğler), 3- 5 Mayıs, 1986, (Selçuk Üniversitesi Basımevi- 1987, Konya, s. 159–164).
18- Kayaoğlu İsmet, ‘‘Mevlana’nın Moğol Yöneticilerle Münasebetleri’’, 2. Milli Mevlana Kongresi (Tebliğler), 3- 5 Mayıs, 1986, (Selçuk Üniversitesi Basımevi- 1987, Konya, s. 159- 164).
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder