5 Ocak 2010 Salı

Hazreti Mevlana ve Havva Hanım

“Madam Eva de Vitray Müslüman olmuş Havva Hanım adını almıştı. Bu değişme ile yalnız beş dilde okuyup yazan ilim aşkı kadın hakikate kavuşmakla kalmamış, O’nun şahsında İslam’a ve Türk’e, kader samimi bir dost sunmuştu.

Havva Hanım, Hazreti Mevlana’ya bütün gönlüyle bağlı, riyasız bir dervişeydi.

Bir Müslüman’la, bir Türk’le hele Konya’yı iyi tanıyan bir kimseyle karşılaştığı zaman nurlu yüzü ışıklanır, muhatabının iz’an ve kültürüne göre Hazreti Mevlana’dan ezbere okuduğu beyitlerle sohbetini zenginleştirirdi.

O yıllarda en büyük arzusu manevi buhran içinde yaşadığına inandığı batı dünyasına, Hazreti Mevlana’nın eserlerini tercüme ederek O’nu tanıtmaktı. O bir Fransız’dı ve Paris’te yaşıyordu.

Eva de Vitray’ın Müslüman olması ne kendi ailesinde ne de çok genç yaşta eşinin vefatıyla dul kalarak büyüttüğü iki oğlu ve onların eşlerinin ailelerinde anlayış görmedi. Aksine büyük bir huşunetle karşılandı.

O bütün bunlara karşı direnme gücünü Kuran’dan, Hazreti Peygamber’e olan muhabbetinden ve Hazreti Mevlana’ya olan bağlılığından aldı.

‘Paris’te bu kocaman şehirde yapayalnızım ama Türkiye’de Hazreti Pir’in diyarında gerçek vatanımdayım…’ diyen Havva Hanım o korkunç garipliği sessizce omuzlamasını bildi. Hazreti Mevlana ile dolu nice beyaz gecenin bereketini topladı…

Havva Hanım’ın (Eva de Vitray Meyerovich’in) Farsçadan Fransızcaya çevirdiği eserler, Mevlana’nın Fihimafih, Divanı- ı Kebir, Rubailer ve çok şükür tercümesini tamamladığı neşre hazır Mesnevi’sidir. Ayrıca Sultan Veled’in Maarif ve Veled- name’sini de Fransızcaya kazandırmıştır.

Bunların dışında doğrudan Hazreti Mevlana ile ilgili eserleri: Rumi et le Soufisme, Mystigue et Poesie en İslam, Djalal- ud- din Rumi et L’ordre des Derviches tourneurs, Konya ou la danse cosmique’dır.

Eva de Vitray, Hazreti Mevlana’nın zamanı aştığı ve her dem yeni olduğu inancındadır. Nükleer fizikçilerin günümüzde atomla ilgili düşünceleri 762 yıl önce O’nun tarafından ifade edilmiştir. Aya gidileceğinin işaretini Mevlana bir rubaisinde vermiştir.

Yine Mevlana bir şiirinde ‘Yaptığı her hareket kâinatın bir diğer yerindeki başka gezegende tespit edilmektedir.’ Demektedir.

Eva de Vitray, ‘Bunları okuyunca iliklerime kadar titredim.’ diyor.

Sonra Fas’ta toplanan bir kongrede NASA (ABD’nin uzay araştırma merkezi) de görevli meşhur bir Fransız fizik âlimi ile tanışıyor. Bu zat Havva Hanım’a ‘Ben Einstein’dan dinlediklerimi ve kendi tespitlerimi anlatsam, deli diye beni tımarhaneye tıkarlar. Bakınız kâinatta öyle bir düzen vardır ki… Şu bardağı oynatsam evrenin bir köşesindeki galakside bu tespit edilir.’ Diyor bunun üzerine Havva Hanım kendisine hazreti Pir’in yukarıdaki sözlerini naklediyor.

Bunlar ve daha nicesi Havva Hanım’a göre Hazreti Mevlana’nın hayretlere şayan bir biçimde fizik ilmine, atom bilgisine sahip olduğunu gösteriyor. Havva Hanım bu gibi ince sırların satırdan değil, sadırdan geldiği inancındadır. ‘Bu yönüyle Mevlana günümüzün madde dünyası içindeki insanına hayretler verecek keşiflerin sahibidir.’ Diyen Havva Hanım insanlara Allah aşkının, Peygamber muhabbetinin ancak tasavvuf yoluyla verilebileceği telakkisindedir. ‘Tasavvufla gönlü uyandırılan insan şeriatı elbet arayacaktır’ diyen Havva Hanım, Türk’ün Müslümanlığına hayrandır.

Ona göre Türkiye, İslam’ı en ince dikkatle ve en büyük edeple yaşayan insanların ülkesidir. Taassuptan uzak, insanlara insan olduklarını anlatan İslam, Anadolu Evliyalarının imbiğinden süzülmüş ve bu toprağın insanında yaşayan en güzel ifadeyi bulmuştur.

Eva de Vitray Hazreti Mevlana’nın geniş topluluklar üzerindeki tesirlerini hep müstesna ruhaniyetinde bulur. Oğlu Sultan Veled’in kurduğu Mevlevilik Tarikatı, Osmanlı coğrafyasında yüz civarındaki tekke ile güzel sözü, güzel musikiyi, güzel sanatları seferber ederek güzel insanlar yoğurmak gayretinde olmuştur. Bu engin bereket bugün de Yugoslavya içlerinden Pakistan’a, Hindistan’a, Afganistan’a sürüp gitmektedir.

Acaba Mesnevi Farsça yazılmamış olsa idi Asya’nın bu bölgelerinde İslam Dini gücünü bu ölçüde koruyabilir miydi? Bu soru din sosyolojisi ile meşgul pek çok kafanın gündeminde olmuştur.

Eve de Vitray, Hazreti Pir ile ilgili çalışmalarında O’nun psikolojisi ile ilgili tespitlerini de ele alır ve şu sonuçlara ulaşır. ‘Mevlana insan ruhunu çok iyi tanımaktadır. Batılı psikologların bilinç üstü ve bilinçaltı tespiti onda üçlü boyuta ulaşır. Şöyle ki; bilinç, bilinçaltı ve bilinç üstü sıralamasıdır.’

Hazreti Pir’in uyanık bir şuur sahibi olduğu, muhakeme ve davranışlarının ifadesi olan eserleri ve hayatında görülür. Bilhassa Eflaki’nin Menakibü’l Arifin adlı eserinde Mevlana’nın zekâ keskinliğini, inceliğini ve nüktedanlığını görmemiz mümkündür.

Psikoloji ve bilinçaltı seviyesindeki Sokrat’ın mayotik felsefesi: Psikanaliz (kompleks, psikosomatik hastalıklar, telkinler, telepati ve rüyaların yorumlanması) bu gruba girer.”

Bilinç üstü seviyesine gelince onu da Sirr adlı eserde düşüncenin gizlenmiş boyutundan faydalanan bir psikoloji çizgisinde buluruz. Burada Eva de Vitray’ın önemle belirttiği husus, insan zihninin gizli merkezini uyanık tutarak ruhi birleşmeyi ve ruhun tekâmülünü sağlayabilmektir.

Hazreti Mevlana’nın mükemmel insanı, ‘İnsan- ı Kamil’ i okyanuslar kadar uçsuz bucaksız olan günlük hayattaki basit ‘ben’den kurtulan ‘ruhların ruhu’ olabilen biridir. Bu felsefe Havva Hanım’a göre Hintli filozoflar için olduğu kadar sufi şeyhleri için de geçerlidir.

Üst bilincin temeli üstün hafızadır. İslam için olduğu kadar, Plâtoncu felsefe için de ‘Bilmek minnettarlık duymaktır.’ Bu, Allah’ın ruhların yaratıldığı ilk gün, onlara sorduğu ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ sorusunun sorulduğu günü hatırlamaktadır. ‘Bezm-i elest’ in ikrarı, insan ve Allah arasındaki bir misaktır.’

Yukarıdaki görüşleri Havva Hanım’ın bu yılki kongrede sunduğu ‘Mevlana ve Psikoloji’ başlıklı tebliğinden naklettik.

Havva Hanım, çalışmalarında O’nun edebiyatçı, şahsiyetini de ihmal etmemiştir. Yaptığı araştırmalarla O’nu büyük mütefekkirlerle ve Baudlaire, Clandel, Proust gibi şöhretli Fransız yazarlarıyla karşılaştırarak Fransız edebiyatıyla meşgul çevrelere yeni ufuklar vermiştir.

İslamiyet’te Tasavvuf ve Şiir’ adlı kitabında Hazreti Mevlana’nın ‘Kamil İnsan’ fikri ele alınarak Dante’nin İlahi Komedya hakkında söylediklerini Mesnevi’ye uygular. ‘Bu şiir, felsefenin ahlak ve etik alanına girer, ancak nazarı değil, pratiktir ve asıl amacı da çok kötü şartlardaki insanı mutlu kılmaktır.’ der.

Havva Hanım diyor ki: ‘Büyük bir hoşgörüye sahip olan Hazreti Mevlana güçlüklere karşı sert, fakat güçsüzlere, zavallılara, fakirlere karşı son derece mütevazıdir. Yalnız insanlara değil bütün canlılara merhametlidir. İnsanlarla olan münasebetlerinde hiçbir zaman ırk ve din ayrımı yapmaz. Mevlevi tarikatında kesinlikle fanatizm yoktur. Düşünce hürriyetini bayrak edinmiş olan Mevlana, dar kafalılığa, yobazlığa, taassubun her türlüsüne karşıdır.’

Eva de Vitray’e göre Mevlana’nın eğitim sistemi ile Sokrat’ın sistemi arasında benzerlik vardır. O’na göre her mürit aynı idrake sahip değildir. İnsanlar izanlarının üzerinde bir şey öğrenemezler. ‘Irmakta deniz için yer yoktur.’diyen Mevlana mürşidin vazifesi, müridin seviyesine inmekti. Böylece kendisine ihtiyacı kalmayıncaya kadar onu azar azar ‘bilgisinin sütü’ ile besleyecektir.

Ancak sözlerle ifade edilmeyecek gerçekler de vardır. O zaman mürşit söyleyeceklerini hal ve hareketleriyle ifade edecektir.

Hazreti Osman’ın kürsüye çıkarak hiç konuşmadan inmesi, karşısındakilere sadece bakmakla yetinmesi, tavırla ve ‘hal’ ile verilen mesajın örneklerinden biridir. Mürşit ile mürit arasında manevi bir birlik, manevi kaynaşma tevhit tecelli edince ‘tek bir nefes’ haline gelince bu mesajın ulaşması daha kolay olacaktır.

Mevlana’da Hazreti İbrahim, Saint Augustin, Eflatun ve romantik yazarlar gibi kâinattaki güzelliklerde Allah’ın tecellilerini arar. Ona göre bu dünyada her şey bir örtüyle örtülmüştür. Mevlana’nın bu düşüncesini Eva de Vitray, Albert Beeguin’in Romantik Ruh ve Hayal (L’Ame romentique et Le Reve) adlı eserinden aldığı şu ifade ile açıklar: ‘… Allah hem görülebilir, hem görülmez… Dış dünya bir gölge dünyasıdır, gölgesiyle ışık dünyasını örter…’ bununla beraber tabiat insana Allah’ın bir vahyidir.

Batı ve doğu felsefelerini, düşünce sistemlerini iyi bilen Havva Hanım, tasavvufta demir atmış bulunuyor. Eva de Vitray (Havva hanım) geçirdiği kalp krizine rağmen davet alınca kalkıp biletini kendisi alarak Konya’ya geldi. Ankara’da hava alanında ilk sözü ‘Bu benim Türkiye’ye son gelişim galiba. Çok yorgunum.’ Oldu. Dost sohbetleri, ney ve kudüm sesleri, Huzur-u Pir’in himmeti ile dönerken nurlu yüzü, derin bakışlı gözleri gülüyordu. Nice çilelerle yoğrulmuş hayatının 82 yılında Hazreti Mevlana’nın bu büyük ehliyetli aşığına sağlık ve selamet ile nice eser verecek bereketli ömür niyaz ediyoruz.” [1]

______________________

1- Güner Agâh Oktay, “Hazreti Mevlana ve Havva Hanım’’, Türk Edebiyatı, Sayı: 200 (Haziran 1990); s. 31- 33.

Hiç yorum yok: