‘‘13. yy. Selçuklu edebiyatının coşkun ve orjinal bir şairi olan Mevlana, ilahi bir aşkla en yüce varlığa, Hak’a vuslat etmiş; sema ederken, gezerken, otururken, zamanını boşa harcamamak için, şiirlerini Hüsameddin Çelebi’ye yazdırmıştır. Kendisini şiir söylemeye Hüsameddin Çelebi zorlamıştır. Mesnevi’nin ilk on sekiz beytini bir kâğıda yazmış bulunan Mevlana, kendisine devamlı ısrarda bulunan Hüsameddin Çelebi’ye sarığının içinde bulunan on sekiz beyiti yazdığı kâğıdı uzatarak ‘Sen kaleme alırsan bundan sonra ben söylerim’ demiş. Mesnevi, bu konuşmadan sonra yazılmaya başlanmıştır. Mevlana Celaleddin, Anadolu insanının ve kendisine bağlı müritlerinin şiiri sevdiklerini bu yüzden fikirlerini şiir halinde sunmak mecburiyetinde kaldığını, Horasan’da yaşasaydı orda şiir söylemek ve yazmak ayıp olduğu için, vaaz ve derslerde fikirlerini sunacağını, dini kitaplar yazmakla ömrünün geçeceğini açıklar.’’[1]
‘‘Mevlana’nın çağdaşı ümmi bir gönül şairi Yunus Emre’dir. Mevlana aydın çevreye,
Yunus Emre ise olduğunca halka hitap eder. Bir kutsal görevi beraberce omuzlamış iki can dost, iki gönül eri hemen hemen aynı şeyleri söylüyorlar. Anadolu’yu, Anadolu insanını maya maya yoğurmak, onların asıl görevleri.’’[2]
‘‘Mevlana; yetmiş iki millet sırrını bizden dinler/Biz ney gibiyiz. İki yüz mezhep ehli ile bir perdede konuşuruz.’ Diyor ve ilave ediyor; ‘Bütün şu âlemi, aşk cengi yapacağım. Dilsiz çenkten iki yüz dil meydana getireceğim.’ Mevlana elbette bu insanların maddi, manevi mutluluğu için bir gönül seferberliği içindedir. Daima hareket halindedir. ‘Bir ayağım sımsıkı İslam prensipleri üzerinde, diğer ayağımla yetmiş iki milleti dolaşıyorum’ der. Yunus Emre/ Mevlana’yla bir gönül diyaloğu içinde duygularını gönüldeşlerine sunar:
‘Yetmiş iki milleti, bir göz ile görmeyen
Şair’in evliyasıysa hakikatte asidir.’’[3]
‘‘Mevlana şiir dolu, duygu ve duyarlılık dolu bir mana âleminde daima gerçek ve ilahi aşkı aramıştır. Hasreti, vuslatı en veciz, en güzel şekilde söylemiştir. Her ne kadar şiiri bir araç olarak söylerse de, 13. y.y in en güçlü, en orijinal bir şairidir. Şiirleri, bugün dahi deyiş kudreti, teşbihleri, imajları ile günümüz şairlerini etkileyecek, onları hayran bırakacak bir güzelliktedir. Yedi yüzyıl önce Mevlana’nın şahane bir üslup içinde, gönül diliyle söylediği şiirler sınırsız, süresiz, sonsuz bir zaman içinde insanoğlunun mutluluğunu, Hak’a vuslatını dile getirmekte, insanoğluna yepyeni bir ‘yaşam süreci’ sunmaktadır.’’[4]
‘‘Mevlana’nın şiir dünyası baştanbaşa gönül eğitimi ile ilgilidir. Mevlana Hak’ın birliğinde
Hak gerçeğinde insanı insan olmaya eğitir durur: ‘Ey dost sevgiyle eşiz, dostuz seninle. Her nereye ayak basarsan yeryüzü kesiliriz sana’ diyecek kadar alçak gönüllü olan Mevlana ‘gel’ çağrısıyla onları sevgiye, birliğe, mutluluğa, İslamiyetin zengin iç dünyasına, engin hoşgörüsüne davet eder. ‘Arayın arayın güvercinler gibi ku ku diye arayın’ diye onlara hitap eder. Amma ilkin bu arayışı benliğinizin ötesinde kendi içinizde yapınız diye, ilave eder.
Yunus Emre’de ‘Senden kurtul, sana kaç’ demiyor muydu? Mevlana rubaisini hemen dile getirir:
‘Bir can var canında canı ara,
Beden dağındaki gizli mücevheri ara!
Ey yürüyüp giden dost, bütün gücünle ara,
Ama dışarıda değil, aradığını kendi içinde ara!’’ [5]
‘‘Mevlana’nın şiirlerinde önemle dile getirdiği konuların birisi de zamandır. Mevlana bir küçük top gibi zamanı avucunun içine alır. Ona tamamen hâkim olur. Dinleyelim: ‘Saf sofi İbni-al vakittir. Amma vaktin babasıymış gibi vakti adamakıllı avucunun içine almıştır. Bir çeşit sofi tamamıyla Tanrı’nın nuruna gark olmuştur. Kimsenin oğlu değildir o. Vakitlerden de kurtulmuştur, hallerden de. Doğurmayan nura batmıştır. Doğmayan doğurmayan zat ise ancak tanrı’dır.’ ‘Diriysen yürü, böyle bir aşk ara. Yoksa birbirine aykırı vakitlere kulsun. Bilgi gönüllerin yaşayışıdır.’ diyen Mevlana, insanı, zamanlara hükmeden bir görüşten ibaret bulur. Alışılan hayatın ötesinde ve beş duygunun dışında bir duyarlılıkla konuşur: ‘Dilsizlerin dilini, dille ifade edilemeyecek sırlara sahip olanlardan can dilini öğren.’’[6]
‘‘Mevlana’nın şiirleri günümüzde canlılığını aynen muhafaza etmektedir. Çağımızın
İnsanının tekmil sorunlarına çözümü gereken problemlerine en güzel cevap ve mutluluk reçetesi olan bu şiirlerin günümüzde gündeme getirilerek yeniden yorumlarının yapılması gerekmektedir.’’ [7]
______________________________________
1 Halıcı Feyzi, ‘‘Mevlana’nın Şiir Dünyası’’, Milli Kültür, Aralık 1990, sayı: 79, s. 4- 6.
2 Halıcı Feyzi, ‘‘Mevlana’nın Şiir Dünyası’’, Milli Kültür, Aralık 1990, sayı: 79, s. 4- 6.
3 Halıcı Feyzi, s. 4- 6.
4 Halıcı Feyzi, s. 4- 6.
5 Halıcı Feyzi, s. 4- 6.
6 Halıcı Feyzi, s. 4- 6.
7 Halıcı Feyzi, s. 4- 6.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder